“Yeryüzünün
öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım"
|
Bilge-kral sözünü
ona kim yakıştırdı bilemiyorum ama Eflatun'un
'ideal devlet'inin başında görmek istediği, filozof-kral tipolojisi bu düşün ve
eylem adamında ayan beyan görünüyor. O, komünizme ve faşizme düşünsel anlamda
savaş açmış, Avrupa’nın göbeğinde saf İslam öğretisinin akli ve siyasi sahadaki
öncüsü olmuştur.
'Doğu ve Batı Arasındaki İslam' isimli kitabı gerçekten etkileyici. Aslında
o'nu okumaya/anlamaya başlayacaklar girizgâh ve mukaddime sadedinde hapishane
notlarından müteşekkil bir kitap olan 'Özgürlüğüme
Kaçışım, Zindandan Notlar' isimli eserini okusalar ileri okumalar için daha
elverişli olur düşüncesindeyim.
Katılmadığım bazı
görüşleri yok değil; özellikle İslam tasavvufu ile alakalı olarak Fazlurrahman'ın görüşleri harfiyyen benimsemiş ya da modernist
islamcıların ciddi tesirinde kalmış diyebiliriz: Bir-iki misal verecek olursam;
“Bilge-kral”, vahdet-i vücud ilkesini monistik panteizm olarak nitelemiş hatta Fazlurrahman'dan iktibasla Muhyiddin ibn-i Arabi’nin bu söyleminin İslam’ın öğretilerine tamamen zıt olduğunu ve hatta daha da ileri giderek vahdet-i vücud ilkesinin bizzat şeriatın ana mefhumlarını sarsma tehdidinde bulunduğunu söyler. Ayrıca, tasavvuf ekollerinin Hz. Peygamber’in itidalini ifrata götürdüğünü söylemiştir. Yine tasavvufun ortodoks bir sistem olduğu görüşündedir.
Tasavvuftaki velayet müessesini dünyayı muhafaza eden bir veliler hiyerarşisi
çerçevesinde değerlendirerek bu velilere keramet ve bazı imtiyazlar verildiğini
en nihayetinde Hallac-ı Mansur’un “Ene-l hak” diyerek kendisini Allah'la özdeşleştirdiğini ve İslam’ın
tedricen mesih(christ) dinine indirgendiğini
söyler.
Dikkat edilirse
bu bakış açısı birebir müsteşriklerin baktığı menfezdir.
Yine tasavvufa yaptığı eleştirilerden/değerlendirmelerden biri de şudur : -ki bu değerlendirmeye ben de katılıyorum- Tasavvufun tam bir coşkunluk ama aynı zamanda bir keyfilik olduğunu ve insanı faziletin şahikalarına çıkarabildiği gibi onu kuruntu ve reziletin derekelerine de düşürdüğünü söyler.
Yine tasavvufa yaptığı eleştirilerden/değerlendirmelerden biri de şudur : -ki bu değerlendirmeye ben de katılıyorum- Tasavvufun tam bir coşkunluk ama aynı zamanda bir keyfilik olduğunu ve insanı faziletin şahikalarına çıkarabildiği gibi onu kuruntu ve reziletin derekelerine de düşürdüğünü söyler.
“Bilge-kral”, İmam-ı Gazali hakkında da yorumda bulunuyor; Gazali’nin öğretisinin İslam alemini bilim dahil, gerçek hayattan ve sosyal meselelerden uzaklaştırdığını ve -belki de en ağır eleştirisi- bu öğretinin gelmekte olan asırları İslam’ın ortaçağına dönüştürdüğünü söylüyor. Söz konusu Gazali olunca oldukça tutucu ve hissi oluyorum. Bu eleştiriye katılmakla birlikte kimilerinin yaptığı gibi suçu Gazali’ye yüklemenin de insafsızlık olduğunu düşünüyorum.
Hasılı bütün bu
değerlendirmelere ve haddim olmadan yaptığım eleştirilere rağmen Aliya
İzzetbegoviç, örnek alınacak bir aksiyon insanıydı ve ciddi mütefekkirdi.
Hocam tam olarak hangi kitapta geçiyor bu söyledikleri?
YanıtlaSilİslam deklarasyonu kitabında bir kısmı geçiyor
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil